Hz. MÂRİYE (r.a)
Peygamberimizin İbrahim adındaki oğlunun
annesi.
Hicretin yedinci yılında Hz. Muhammed (s.a.s),
İslâm'a davet için bazı ülkelerin hükümdarlarına
mektuplar yazmıştı. Bu mektupların birini de
Mısır hükümdarı Mukavkıs'a göndermişti. O da
bu mektuba bir cevap ile birlikte bazı hediyeler ve Mâriye, Sirin
adlarında iki kızkardeşi cariye olarak göndermişti.
Hristiyan olan bu iki Mısırlı kız, Medine'ye gelirken
bazı kişilerden İslâm dini hakkında bilgi
almış ve bu dini kabul etmişlerdi. Mukavkıs'ın gönderdiği
hediyeler Hz. Peygamber (s.a.s)'e ulaşınca, bu iki kızdan
Sirin'i şair Hasan b. Sabit'e vermiş, Mâriye'yi de kendisine
almıştı.
Bu iki kızkardeş cariye statüsünde idiler.
Hz. Peygamber, Mâriye'yi bir cariye olarak tutmuştu. Zira böyle bir
hayat cariyeler için nimet olacak sonuçlar ortaya çıkarmıştır.
Mâriye ile kurulan bu hayatın sonucu olarak Peygamberimizin şu
beyanı bir hukuk kaidesi halini almıştır: Şayet
bir cariyenin efendisinden bir çocuğu dünyaya gelecek olursa, bu
efendi onu daha önce azat etmemiş olsa bile, onun vefatı ile o
kadın kendiliğinden azatlı (hür) hale gelir.
Hz. Muhammed (s.a.s)'ın ilk hanımı Hz.
Hatice'den dünyaya gelen erkek çocuğundan sonra Mâriye'den doğan
ve İbrahim adı verilen bir diğer erkek çocuğu
olmuştur. Hicrî sekizinci yılda doğan İbrahim, 1,5-2
yaşında vefat etti. Hz. Muhammed (s.a.s)'e oğlu
İbrahim'in hastalığı haber verildiğinde,
Abdurrahman b. Avf ile birlikte yanına gitmiş, çocuğunun
ölüm pençelerinde kıvrandığını görerek
üzülmüş ve ağlamıştır. Ayrıca
İbrahim'in vefatı anında güneş tutulmuştu. Halk,
güneşin de Hz. Peygamber'in matemine iştirak ettiğini söylemiş,
ancak O bu duruma hemen müdahale ederek: "Güneş ve ay,
Allah'ın birliğine ve büyüklüğüne iki şahittir.
Onlar hiç kimsenin ölümü ve dirimi ile ilgili değildir"
buyurarak oğlunun ölümünden dolayı güneşin
tutulmadığını belirtmiştir.
Öte yandan İbrahim'in doğması sebebiyle
Resulullah (s.a.s), "Ebu İbrahim" künyesini almıştı.
Bazı tarihçilerin kanaatine göre ise, hediyeler gönderildiğinde
Mâriye'yi kendine alan Hz. Peygamber (s.a.s), onu azat ederek kendine
nikâhlamıştı. Bu haliyle Mâriye, Peygamberimizin cariyesi
değil hanımıydı. Hz. Mâriye'nin doğurduğu
İbrahim, Arabistan'da âdet olduğu üzere bir süt anne tarafından
emzirilmişti. Böyle bir uygulama cariye olmayan hür ve asil kadınların
çocuklarına yapılırdı.
Diğer bazı tarihçiler ise, birinci gruptaki
tarihçilerin düşüncelerini esas almakla birlikte, farklı düşünceler
ileri sürmüşlerdir. Bunlara göre, Hz. Mâriye hediye olarak
gönderildiğinde Hz. Muhammed (s.a.s), diğer
hanımlarına yaptığı gibi azat edip nikâhına
alma teklifinde bulunmuş, ancak Mâriye efendisinin nezdinde bir
cariye olarak kalmayı tercih etmişti. İşte bu noktada
bazı ihtimali sebepler ileri sürmüşlerdir:
Birinci sebep; Mâriye Mısır'da
Mukavkıs'ın sarayında cariye idi. Bundan dolayı da
cariye olarak yaşamaya alışmıştı.
Hayatının akışını değiştirmek
istememişti.
İkinci sebep; Mâriye'nin itaati teşvik eden
ve bir tür münzevî bir hayatı hedef alan Hristiyanlık
kurallarının etkisi altında kalmasıdır. Bu
nedenle hür bir kadının evlilik vecibesini üstlenme sorumluluğunu
gösterememiş olmasıdır.
Üçüncü bir sebep de -bir ihtimal- Mukavkıs'ın
Mâriye'yi Hz. Peygamber (s.a.s)'e casus olarak göndermesidir. Bu
sebepler ihtimali olan sebeplerdir. Bütün bu düşüncelere rağmen
Hz. Mâriye, cariye olarak kalmak istedi. Karşılaştığı
hayat onu çok etkiledi. Mâriye, Mukavkıs'ın sarayında
şahane bir hayat sürerken, birden bire küçücük bir odada yaşayacağı
Medine'ye gelmişti. Hz. Peygamber'in hayatı ona çok garip gelmişti.
O müreffeh olmayan bir hayat yaşıyor, bazen aç karnına
yatıyordu. Giydikleri alelâde olup yatağı sertti. Ev
işlerinde kendisine yardımcı oluyor, ahlâkı en yüksek
seviyede yaşıyordu. Mâriye, O'na vahyedilen ayetleri dinleyince
Hz. İsa (a.s.)'nın gerçek durumunu öğrendi. O'nun,
Hristiyanların iddia ettikleri gibi bir ilâh olmadığını,
Allah'ın kulu ve peygamberi olduğunu gördü. Sonuçta İslâm'ı
kabul etti.
Bütün bu ifadelerin dışında gerçek
olan şudur ki, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Mâriye ile evlenmesi,
bütün Mısırlılar üzerinde gerçekten güzel bir etki bırakmıştı.
Araplar Mısır'a hücum edip Bizanslılarla savaşa
girdikleri zaman Mısırlıların tarafsız
kalmalarının sebeplerinden biri de bu olmuştur.
Mısırlılar, Hz. Muhammed (s.a.s)'in bir
Mısırlı kadınla evlendiğini bu münasebetle hatırlamışlardı
|